Görsel sanatlarda çifte standart bir sanat kavramı gibi dünyayı sardı…
Duygu Yaşam
Görsel sanatlarda çağdaş sanat ve kavramsal sanat anlayışı ile, sanatta çifte standart da hayatımıza girmiş oldu. Bakıyorsunuz eski bir ustanın çalışması genç bir sanatçının eseri gibi ortalarda dolaşıyor ve sanatçısı da bir açıklama getirmek zahmetine bile katlanmıyor çünkü, kapitalizmin acımasız insan sömürüsü buna olanak veriyor çünkü sanatı alan da satan da kapitalizmin verileri ile hareket ediyor ve sanatsal değerler onlar için bir anlam ifade etmiyor. Çünkü o derece kavrama yetenekleri yok sadece para endeksli konuları kavrayabiliyor ve paranın peşinden aynen peynirin peşinden giden bir fare gibi koşturuyorlar… Bu duruma para babası kapitalistler en çok seviniyor ve kültür emperyalizmini biraz daha körüklemek için, örneğin Jeff Koons gibi elini sürmeden sanat yapmış olan isimlere paralar yatırarak, paranın gücünü beyinlere kazımak istiyorlar ve bunda da amaçlarına ermiş durumdalar. Damien Hirst gibi sanatçılar da bu sınıfa girenlerden.
(kÜLTÜR EMPERYALİZMİNE TAKILMAYAN VE TAKMAYAN BİR DÖNMEZ ESERİ)
Kapitalizmin görsel sanatlar üzerindeki para baskısı giderek sanatın da şekil değiştirmesine ve daha da anlamsızlaşmasına neden olmaktadır çünkü ürettirilen fabrikasyon objeler bir kesim sanat uzmanları tarafından kültür emperyalizmine yağ çekmek için yeni olarak kabul edilirken, gerçek sanat eleştirmenleri tarafından ise kitsch olarak kabul edilmektedir.
Kültür emperyalizminin çağdaş sanat adı altında kabul ettiği diğer bir yanlış ise, sanatta kopyacılık ve eskinin tekrarlanması. Çünkü kültür emperyalizmini körükleyen kapitalistler, sanatın değerinin kendilerince kontrol edilebilmesini arzu etmekte ve böylece paraya köle ettikleri sanatçıları, kendi istekleri doğrultusunda sanat yapmaya teşvik etmektedirler.
Dünyanın ileri gelen sanat müzayede şirketlerinin kataloglarını yaklaşık 3-4 yıldır inceliyor ve gördüğüm gerçek karşısında hayrete düşüyorum; eserleri çok büyük paralara satılmış olan bazı sanatçıların neredeyse aynı benzerlikteki çalışmaları bakıyorsunuz bir iki milyon dolarlara satışa çıkarılıyor. Üstelik bazı şirketler katalogda hangi sanatçıdan etkilenmiş olduğunu veya kopya ettiğini de benzer bir görsel ile belirtiyorlar ki, alıcılar üzerinde kopya olarak kabul edilebilecek işlerin, yeni bir sanat kavramı olduğu algısı yaratılmış olsun.
Bugün eli kalem, fırça tutan ve kafası sanata biraz çalışan birisi örneğin bir Richter, Kiefer gibi sanatçıların benzerlerini rahatlıkla yapabilirler. Peki o zaman sanatçının renk, leke, obje, kendisine ait felsefesi ve mesajı nerede kalıyor? Sanat okullarına da gerek yok o zaman, çağdaş sanatta herkes sanatçı ve her şey sanat kavramı var ya, herkes istediği gibi birbirinden kopya çeksin. Jeff Koons’un yaptığı gibi palyaçonun balonunu fabrikasyon olarak yaptırsın ve dünyanın her tarafına biblo sanatını yaysın…
Kim ne derse desin görsel sanatların da etik kuralları vardır ve bu kurallar insanın kendi vicdanından gelmektedir . Kendi eserini kendisi yapamayan görsel sanatçı istediği kadar fikir üretmiş olsun bu çok da önemli değil. Bugün sokaktaki insanı sorguladığınızda size öyle fikirler üretebilir ki sanata çevirdiğinizde o fikirleri, kim bilir ne ilginçlikler meydana çıkar…
Sanatın felsefesi ve mesajı elbette önemlidir fakat bu demek değil ki sadece sanatçı fikir ve mesaj ortaya koyabilir. Bu yüzden görsel sanatta fikir, mesaj ile birlikte sanatçının kendi becerisi, kurgusu ve gözü önemlidir. Sanatçının tarifi ile bir sanat eseri başkasına, nasıl aynı gözle yapılmış gibi ürettirilebilir ki…
Kısacası, fabrikasyon olarak yapılan objeler, asistanlara yaptırılan resimler ve ağır etki, kopya işler görsel sanatlarda bugün para etse de, yarınlarda sanat tarihinde ne diye yer alabilir düşünülmesi gerekir…